Ali Osman ENGİN


BİLİM SİYASET VE TARİH BİLİNCİ

Prof. Dr. Ali Osman ENGİN


Bilim ve siyaset arasındaki döngüsel etkileşim süreçlerini toplumsal yarar ve zarar hesaplarıyla değerlendirmek gerekir. Son dönemlerde bu ilişkinin boyutları oldukça karmaşık bir hal almaya başlamıştır. Her şeyden önce bilim insanı sırtına aldığı bilim yükünün hakkını vererek o doğrultuda Elif gibi dümdüz olmak, hangi cihette olursa olsun, sağlayacağı yarar ve edineceği mülkün temeline adaleti koymak zorundadır. Yetki ve sorumluluk sahipleri; sonsuza kadar hep ayakta olan Hak ve Hakikati tutup ayağa kaldırmak gibi ham hayaller peşinde koşanların durgun sularında rüzgar olmadan hızla dönen girdaplara kapılmamak için,  mutlaka bir üfleyenin olduğunu bilmek zorundadırlar. Bilinmelidir ki, felsefenin temellendirmeye çalıştığı ana gerçeklik ve arke değerler adına yapılması gereken; Hak ve Hakikate tutunarak ayağa kalkmaktır. Çünkü küreselleşerek adeta ayırt edici sınırların ortadan kalktığı ve kültürel etkileşimin had safhada olduğu, bilgi ve iletişim teknolojileriyle insanların en mahrem alanlarına girilebildiği bu keşmekeş içerisinde ancak Hakka ve Hakikatlere tutunarak ayağa kalkması gereken; batı liberal anlayışının bireyi ve ünlü toplum bilimci İbni Haldun’un şahsiyetidir.

Felsefe tarihine bakıldığı zaman; varoluşçu felsefenin öngördüğü gibi; varlığı özünden önce gelen insanın, insan olma özüne ulaşma/kendini gerçekleştirme çabası içerisindeyken, insanlık tarihinin her döneminde var olan kripto ajan provokatörler, bazı temel gerçekliklerden ürettikleri, ancak gerçeklerle uzaktan yakıdan ilişkisi olmayan sanal ve naylon gerçekliklerle yaptıkları algı operasyonlarıyla toplumsal yapıların temelini sarsan kaos, kargaşa ve riskler yaratmışlardır.  Akabinde de yarattıkları riskleri dönüp satın alarak, Irak, Suriye, Libya ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi daha düşük maliyetlerle demokrasi getirmeye çalışmışlardır!.. Ancak dillendirilen demokrasi hiç gelmemiş, milyonlarca Müslüman katledilmiş ve sahip olunan tüm yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklar da kaybedilmiştir.

Hakikaten henüz Mashlow’un iddia ettiği gibi, kendini gerçekleştirerek, Hak, Hakikat ve küresel ölçekte oynanan oyunların farkına varamayanlar; ifade etmeye çalıştığım ve üfleyeni bol girdaplarda boğulup gitmişlerdir. Değerli dostlar, aziz kardeşlerim; tarihsel bilinç ve şuuru kaybetmemek, ustaca hazırlanmış, bu bağlamda kokuşmuş zihinlere ve fıtratı bozulmuş bedenlere haz veren bu ve benzeri kirli uyarıcıların tesirinde kalmamak için olay ve olgulara berrak zihinsel faaliyetlerle değil, gri psikolojik savaş yöntemlerinin de ötesinde, üst düzey düşünme becerileri çerçevesinde bulanık zihinsel faaliyetlerle yaklaşıp analiz ve sentezler yapmak zorundayız. Ancak o zaman oynanan küresel oyunların farkına varabilir, hız kesmeyen kripto tezgahların üretmeye çalıştığı kefenleri giymez, Türk’ e kefen biçenlerin tepesine geçirebiliriz. Bunu İnşallah yapabilecek idrak, irade ve güce sahibiz. Tarihsel ve kültürel birikimimiz yolumuzu aydınlatacak meşalemizdir. Mesele her dönemden daha çok birlik ve beraberlik içerisinde olmamız, hak edenlere hak ettikleri değeri vermemiz, ortak akıl ile hareket etmemizdir.

O kripto tezgahların sahipleri, içerisine büründükleri ve derinliklerde sürekli değişme eğiliminde olan yeni renklerini; hep siyah ve beyaz olarak yansıtırlar. Halbuki büründüklerini iddia ettikleri siyah ve beyaz renklerin işte o derinliklerinde çok daha yoğun başka yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk renklerin olduğunu hep saklarlar. Bunlara aldananlar sonuçta ya yanar yada zemheri ayazlarında kıpkızzırik kesilip donarlar. Allah korusun onların burada elde edecekleri başarı, kan ve irin dolu kursaklarına biriktirdikleri ihanet, kin ve nefretlerini işte o fark edilemeyen diğer renklerle kamufle edebiliyorlar. Esasında zemini çok oynak ve şorak olan bu renk halüsinasyonunu  gerçek dünya sananlar;  birbirlerini parlattıkça aşırı ısınarak yanacak olan o renk cümbüşünde alev alırken, kendi saf renklerini de deforme etmiş olacaklardır.

Devlet erkinin Devletimizin ve Milletimizin ebet-müddet bekası için sınırlarımızın içinde ve dışında yürüttüğü mücadeleyi sonuna kadar destekliyoruz ve üzerimize düşecek her görev sorumluluğu eksiksiz yerine getirmeye hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Eğer mevzu Vatan ve Vatana hizmetse gerisi teferruattır. Bu aziz Vatan uğruna gözünü kırpmadan, canlarını cananlarına feda eden kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyorum. İnanıyorum ki bizlere düşen en büyük görev de İnşallah onlara layık olmak ve ölümsüz ideal ve hayallerini yaşatmaktır.

Rabbim Milletimizin yar ve yardımcısı olsun.