Bir kabir hikâyesi...
Önce hikâyeciyi tanımak isteyen varsa...bitmez tükenmez göçleri 16. asırdan ve şimdi Özbekistan'da Karşi şehrinden başlar...Şah İsmail'in meşhur komutanı Necmi Sâni'den kaçmaktadırlar...Şerefname'nin mutlaka mübalağalı rakamına göre Necmi Sâni, Karşi'de yüzbin insanı öldürmüştür...
O Karşi'den bildikleri yegâne ölüleri Molla Binâî'dir...bir evin çatısına çıkar, Necmi Sâni'nin askerlerine taş atar ve o askerlerin mızrak darbeleriyle ölür...O'ndan geriye o asra ve o bölgeye şu vecize kalmıştır: Elimde bir bu taş bir de Karşi'nin çatısı kaldı...
Dura yürüye ve düşe kalka iki asrı yollarda geçirdikten sonra Fırtına Deresi vadisinde bir yokuşu gözlerine kestirip oraya yerleşirler...yerleştikleri yerin adı da tabii: Karşi...
Sonra yine göç...büyük mallarıyla birlikte...yanlış anlamadınız değil mi...büyükbaş hayvanlarıyla demek istedim de Kemal Tahir'in kulaklarını çınlatmadan beceremedim...önce Umudum köyüne ve nihayet Ilıca'ya...
Hikâyeci benim ve sonraki Karşi'den göç ettiğimizde hanemizin en küçüğü ben, en büyüğü dedemdi...beni at sırtında taşımış...üç yaşında bir çocuk...
Hikâyesi göçten ibaret olanlar kabirlerine düşkün olurlar...mutlaka bir izahı ve yine mutlaka kan hafızasıyla bir ilgisi vardır da ben nereden bileyim...
...
27 Mayıs darbesi kabristanı Ilıca'nın dışına atar ve kabristanın tekrar Ilıca'ya dönüşü demokrasiyle birlikte...o aradaki zamanda kabristan sonradan Yeşil mahalle denilen yerdedir...Erzurum'dan Ilıca'ya giderken köprüyü geçmeyin, sağa kırın ve demiryoluna doğru sürün...işte orada (idi)...
O süre içersinde, o kabristana defnedilenlerin toplamı kaçtır bilmiyorum...kabristan dediğimiz yerde mezar işareti olmak üzere bir düzineden fazla parke taşı büyüklüğünde elbette isimsiz mezar taşı ve kocaman bir kaya vardı...
Dedem, nasıl etmişse etmiş kocaman bir kayayı vefat eden kız kardeşinin mezar taşı haline getirmiş...muhtemelen sonraki yıllarda da çimento harcı ile ancak zorla okunabilecek şekilde ismini yazmış...hüvel baki filan tabii ki hak getire...
O kabristana arifelerde, bayramlarda ben ve aile fertlerim dışında kimse uğramadı...kabristandakilerin tamamına okuma vazifesi de tabiatıyla bizim üstümüzde...
Kabristanın belediyede de kaydı yok...bütün bulabildiğim, komşularımızdan bir kız çocuğunun da orada gömülü olduğu...
İçiniz size doğruyu söyler daima...benim ömrüm dahilinde, muhafaza altına alınmazsa, o kabristanın sonunun kötü olacağını içim söylemişti...
İçimin söylediğini dinleyip belediye başkanlarıyla konuşmaya başladım...muhtelif zamanlarda ve tam çeyrek asır boyunca...içlerinden birisi ve en uzun süre görev yapanı çok yakınım...
Ülkücülüğü benim yüzümden değilse de ülkücülüğe dair kulağına ilk çalınanlar benim söylediklerim ve benim dördüncü veya beşinci sıradan halefim...12 Eylül'e başkan olarak yakalanıp Mamaklarda yatmış bir arkadaş...yahu oğlum şurayı tel örgüyle çevirin, çöplüğe dönmesin ve üzerinden hayvanlar geçmesin hiç değilse, lazım değil masrafını da ben karşılayayım...ha bugün ha yarın, sonuç yok...yok oğlu yok...
Ilıca belediyesi kapandı, Dadaşkent ile Ilıca birleştirilip Aziziye Belediyesi oldu ve ben nihayet bir cevap alabildim: O kabristanın olduğu yer TC Devlet Demiryolları'na ait ve bizim tasarruf yetkimiz yok...e peki bu ölüler oraya nasıl gömüldüler desem ne olacak...karşımda Gogol yahut Kafka yok ki cevap versin...
...
Erzurum'dayım ve haliyle büyük halamın yani dedemin kız kardeşinin kabrini de ziyaret edip bir yasin okuyacağım...gittik ki bizim kabristandan iz bile yok...TOKİ bloklar kuruyor...hani ulan burası demiryollarınındı desem ne olacak...yoruma koyduğum fotoğraflarda biraz da siz arayın bakalım bizim kabristanı, belki bulursunuz...
Karşi'den İnönü'ye, Necmi Sâni'den İsmet Paşa'ya, dört asrın çileli hikâyelerini sırtlanmış dedemin aklına bir tek bu gelmezdi herhalde...sahi ben yanına gittiğimde ne diyeceğim...elimizde artık Ilıca'da bir kaya bile yok hacı dede...
Bu hikâye bizimdi, kasaba merkezindeki kabristanın hikâyesi ise bütün Ilıca'nın...buyurun...
Ortaokula başlamıştım galiba...Ilıca'nın eski mezarlığının üstüne fırıncı N.... eminin ev yapacağı rivayeti çıktı...sonra rivayet, rivayet olmaktan çıktı ve inşaat başladı...artık Ilıca iki bölüktür...
Bizim de dahil olduğumuz birinci bölük ha bugün ha yarın çalınıp çırpılacaklar diye bekliyor...mezarlığa da ev yapıla...
İkinci bölük; sanki farkedecekmiş gibi, ne mezarlığı diyor, orası zaten eskiden maşatlıkmış...maşatlık malum, gayrımüslim mezarlığı...Ilıca içinse Ermeni mezarlığı...
Fırıncı N... emi ile başlayan sürecin sonunda bugün orası binalarla dolu ve vaktiyle mezarlık olduğuna dair iz bile kalmadı...
Erzurum'dan Aşkale'ye gidişte sola kırarsanız Ilıca'nın içinden geçersiniz...kırmayın, ilk kavşakta sola ayrılan yol eski öğretmen okuluna ve sağa giden yol Ilıca'nın içine gider...Ilıca'nın içine inen yolun sağındaki bina kalabalığı eskiden kabristandı...
Dedeme sorsaydım keşke...dede biz Karşi'lerde de çalınıp çırpılmalarını mı bekliyorduk...eğer öyleyse haberin olsun, ne çalındılar ne çırpıldılar ve senin torunlarının torunları da hâlâ çalınıp çırpılmalarını bekliyorlar...