İnsanlık tarihi incelendiği zaman, yerleşik kültür ve yaşam biçiminin öncesinde toplumlar, tarım öncesi toplumsal yapı olarak da adlandırılabilecek konar göçer bir yaşam tarzına sahiplerdi. Böyle bir toplumsal yapının o dönemin koşulları çerçevesinde devamlılığını sağlamak; daha çok yayla ve mera hayvancılığı, avcılık ve bu yollardan elde edilen ürünlerin bireysel ve toplumsal düzeyde değerlendirilmesi şeklinde sağlanabiliyordu. Bu ve benzeri ekonomik faaliyetler etrafında şekillenen sosyal ve kültürel yapılar ile bu yapılar temelinde sürdürülen yaşam biçimi arasında bir uyum söz konusuydu. Bu yapılar arasında döngüsel bir süreçten de bahsedilebilir. Çünkü her bir yapı bir diğerinden besleniyor ve aynı zamanda, diğer yapıları besliyordu. Bu beslenme dönemin gerekliliklerine uygun olarak, birey olmaktan öte şahsiyet namına biyo-psişik ve sosyo kültürel bir varlık olan insanın bu boyutları çerçevesinde gelişimine de katkı sağlıyordu.
O dönemlerde doğal olarak günümüzün modern eğitim bilimcilerinin insan öğrenmesi ve gelişimi ile ilgili geliştirdikleri kuram ve yaklaşımlar; ilkeler, genellemeler ve kavramlar boyutuyla bilinmiyordu. Milattan önceki yüzyıllarda filozofların; felsefenin ne olduğundan ziyade ne ile ilgilendiği üzerinde çalıştıkları gibi, geleneksel toplumlarda da kavramsal öğreti dışında eğitimin yaşamın kendisi olduğu günümüz gerçekliğine paralel olarak kültür bağlamında yaşantı, tecrübe ve deneyimler yoluyla toplumsal yapıların devamlılığı sağlanabiliyordu. Belki okuma ve yazma bilmedikleri halde doğum sonrası yazılı olmadan edinilen kültürel değerler temelinde; hakkı hak bilip haktan yana olabilen, yurtta ve cihanda barış ilkesini benimsemiş, dost düşman algısına, tarih bilinç ve şuuruna sahip şahsiyetlerin; koruyan, kollayan, tahammül edebilen ve yaşatan medeniyetlerin inşasında yumuşak gücü nasıl merkezi değer haline getirdiklerini anlayabiliyoruz. Günümüz dünyasında güç ve mülkün temeline adalet değil de, adaletin temeline mülk, konvansiyonel ve nükleer gücün konulduğu yaşantı, tecrübe ve deneyimlerle sabittir. Böyle kirli bir gücün kaybet-kazan ilkesi temelinde zorbaları da sonsuza kadar abat edemeyeceği bilinmelidir. Afrika’nın en ücra köşesine seyahat eden devlet erkânını karşısında gören bir Müslüman veya hep gadre uğrayan Hıristiyan kardeşimizin onların Osmanlı Devletinin bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinden olduklarını öğrenince; üzgün ve yaşlı gözlerle; “neden bu zamana kadar geciktiniz?!.. Hep sizi bekledik” derken, işte o konvansiyonel ve nükleer sert gücün tesiriyle demiyordu. Yaşatan, kollayan, tahammül eden Osmanlı Türk medeniyetinin yumuşak gücünün etkililiği anlaşılıyordu. Bu güç; annenin çocuğu için hiç tereddüt etmeden seve seve canını feda etmesindeki güçtür. Bu güç; Vatan, Millet, Bayrak, Ezan, Hak ve Adalet için seve seve canını cananına feda etmedeki güçtür. Eğer bu değerler bir toplumu devlet ve millet haline getirebiliyorsa; işte orada Etno Pedagojiden bahsedilebilir. Bir bakıma informal öğrenmeler olarak tanımlanabilen etno pedagojik değerler, maalesef geçmişten günümüze daha fazla incelenip değerlendirilmedikleri için, sadece tarihsel kod ve şuurdan uzak mevcut duruma odaklaşılmasıyla gelecek yeniden ve daha anlamlı olarak dizayn edilememiştir.
Kültürel olarak yozlaşan toplumların bu manada yaşam felsefeleri farklılaşarak değişse bile, etno pedagojik değerler eşyanın tabiatına uygun olarak bir daha geri gelmeyecek şekilde yok olmaz. Kültürel, tarihi ve ahlâkî dezenformasyona bağlı olarak krize girildiği zaman, işte o etno pedagojik değerlerin önemi ve onlara olan ihtiyaç toplumsal ve bireysel ölçekte anlaşılacaktır. Bu döngüsel bir süreçtir ve kendi performans değerlerine bağlı olarak hep devam etmektedir. Şairin dediği gibi; “Yüce dağlar gibi yüceyim deme, gün gelir etrafın kar olur. Yaz geldi kış gelmez diye gam yeme, her kışın sonu bir bahar olur.” Etno pedagojik değerler esasında toplumu kendisi olarak var eden temel yapı taşlarıdır. Bu taşlar yerinden oynatıldığı veya üzerleri örtüldüğü zaman, toplumsal yapının rotası da değişir. Bu değişimin hızı ne olursa olsun, istikamet tekamül ve gelişmeden uzak kalır. Etno pedagojik değerlerin farkına varan toplumlar, bu konuda çok çeşitli araştırma ve değerlendirmelere yönelmektedir. Belki somut olmayan kültürel değerler de bu kapsamda düşünülebilir. Etno pedagoji eğitim bilimleri disiplin alanının her boyutuyla yakından ilgilidir. Eğitim, sosyal ve kültür bilimcilerin edinilmiş tecrübe ve deneyimlerle, toplumun içerisine döner, etnografya ve halkbilim alanlarıyla ilgili çalışmalar yapıp edinile bilgi, eğitim ve öğretim teknolojileri çerçevesinde yapılanacak yeni toplumsal sistemleri modern çağın ve bilimin ışığında ve onun katalizörlüğünde özgün ve sistematik yapılara dönüştürür (Çınar, 2022).
İnsanlar toplumları birbirlerinden ayıran kültürel bir gerçekliğin içerisinde dünyaya gözlerini açarlar. Yaşam sürecinin sonuna kadar kültürden aldığı referans ve yönlendirmelerle iç ve dış çevreyi değerlendirip anlamlandırırlar. Kültür doğum sonrası insan elinde, emeğinden, göz nurundan, geçmiş deneyim ve tecrübelerden yola çıkarak ortaya koyduğu çaba ve gayretinden ürettiği tüm maddi ve manevi değerlerdir (Özlem, 2015). Herhangi bir kültüre mensubiyet oluşturamayan bir insanı tanımlamakta zorlanılacaktır ve sanki aslı olmayan bir gölge misali hedefsiz ve gayesiz oradan oraya dolaşıp duracaktır. Hiçbir zaman aslıyla buluşamayacaktır (Derveld, 2013). Gerçekten insanların şöyle veya böyle olmalarını sağlayan tutum ve davranışlarının arka planında etno pedagoji yani kültüre dayalı pedagoji vardır (Haviland, Prins, Walrath ve McBride, 2008). Kültürel değerler içerisinde çok önemli bir detaya sahip sosyo-kültürel değer ve yapılar, insan bilişsel sistemleri üzerinde oldukça etkilidir. Bilişsel performans bu değerlerden beslenir (Berry, Poortinga, Breugelmans, Chasiotis ve Sam, 2015). Vigostky’de benzer şekilde; bilgiyi yapılandırmada ve oluşturma sürecinde, kültürel ve sosyal formlara vurgu yapmaktadır (Aydın, 2012). Bandura’ya (1969) göre de bilişsel deneyimlerde sosyo-kültürel yapılar önemidir. Bruner (1996) de aynı şekilde öğrenme ve buna bağlı olarak ortaya konulan düşüncenin esas olarak kültürel bağlam içerisinde biçimlendiğini iddia etmektedir. Ladson – Billings’e (2009) göre kültürel değerlere duyarlı yani etno pedagoji; öğrencilerin edindikleri kültürel özelliklerini ve bunlarla oluşan referanslarından yola çıkarak; onlara bilgi, beceri ve tutum kazandıran ve öğrencileri entelektüel, sosyal, duygusal ve politik olarak güçlendiren bir pedagojidir. Diğer yandan bu pedagojik anlayış öğrencilerin akademik başarılarının yükselmesi, öğrencilerin sahip oldukları kültürel yeterliklerini sürdürebilmeleri ve geliştirmeleri, onların eleştirel bir bilince sahip olmalarını merkeze almaktadır. Gay’in (2014) savunduğu gibi, kültürel değerlere duyarlı gerçekleştirilen eğitim; etnik olarak farklı öğrencilerin kültürel bilgisi, geçmiş yaşantıları, referans çerçevesini ve performans stillerini programa dahil ederek, öğrenme etkinliklerini öğrencilerle daha ilişkili ve onlar için daha etkili hale getirme çabası olmaktadır. Kültürel değerlere duyarlı yani etno pedagoji; bütün öğrenciler için demokratik ve eşitlik ilkelerine dayalı bir zeminde “kapsayıcı (inclusive)” nitelikte bir anlayıştır (Taylor ve Sobel, 2011).
Bu anlamda kültürel değerlere duyarlı pedagojinin birçok yönden kapsayıcı eğitimin amaç ve ilkeleriyle çelişmediği görülmektedir. Nitekim kapsayıcı eğitim öğrencilerin fiziksel, sosyal, duygusal ve kültürel ihtiyaçlarının dikkate alınarak eğitim sürecinin tasarlanması gerektiği üzerine temellendiği görülmektedir. UNESCO’nun 2009 yılındaki raporunda, kapsayıcı eğitimin gerekçelendirme nedenlerine bakıldığında; “kapsayıcı okulların bireysel çeşitliliklere cevap veren öğretim yöntemlerini önermekte ve bunun öğrencilerin akademik performanslarının artırılmasında yarar sağladığı ifade edilmektedir. Aynı şekilde UNESCO (2005) tarafından kapsayıcı eğitimin hedefinin öğrenenlerin çeşitli ihtiyaçları göz önünde bulundurularak onların eğitime, kültüre ve topluma katılımının artırılması ve eğitim sisteminin içindeki ayrımcılığın azaltılması” olarak görülmektedir.
Rahmetli babam beni okutmak istememiş ve “seni okutup gâvur babası olamam” demişti. Başkaları tarafından okula yazdırılıp eğitim hayatıma başlamıştım ve babam hiçbir zaman velim olmamıştı. Eğitim hayatımın sonucunda eğitim bilimci olunca; babamın tepkisinin nedenlerini düşünmeye başladım ve babamın haklı noktalarının olduğunu fark ettim. Çünkü o dönemlerdeki eğitim programlarının hedefleri babamın kültür ve değerler sistemiyle sorunluydu. O sistemden çıkan bireylerin babamın değerleriyle çatışma içerisine girdikleri ve bir ölçüde hor gördükleri anlaşılmaktadır. Halbuki her toplumun eğitim programları hedefler ve felsefe boyutuyla o toplumun değerler sistemiyle çatışma halinde olmamalı, aksine o değerleri dikkate alıp geliştirerek bütün insanlığa katkı sağlayacak medeniyet değerlerine dönüştürmelidir.
Hemen hemen çoğu ülkede yaşanan eğitim sorunlarının temelinde en önemli faktörlerden birisi de çok farklı yansıma ve boyutlarıyla etno pedagojik değerlerin programlarda yeteri kadar dikkate alınmamasının yattığı söylenebilir. Bilindiği gibi eğitim ve öğretim süreçlerinde öğrencilerin edindikleri öğrenmeleri ürüne ve teknolojiye dönüştürmeleri gerekir. Bu değişim ve dönüşüm süreci önce hayal ve daha sonra bire bir ölçümlenebilen ve gözlemlenebilen davranışa dönüşerek gerçekleşir. Hayal edinilen öğrenmeler temelinde geleceğin tasarımıdır. Gerçekten hayaller hep geleceğe dönük olarak kurulur. İnsanoğlu istisnaları olabilir ama hayal edebildiği her şeyi gerçekleştirme potansiyeline sahiptir. Denilebilir ki; insanoğlu kuş gibi olmayı hayal edip hava araçları yapıp uçmayı, balık gibi denizin içerisinde bulunabilmeyi hayal edip deniz araçlarını keşfetmiştir. O halde hayal öğrenmenin temel sonucu ve ana değişkenidir. Günümüz eğitim sorunlarından en önemlisi de; gençlerimizin hayal dünyalarının kısırlaşması ve çoraklaşıp kurumasıdır. Buna bağlı olarak da, bir adım ötesini göremiyorlar, hangi olayların sonucunda hangi durumların yeniden yaşanabileceğini kestiremiyorlar. Halk kültürümüzde ve etno pedagojik değerler çerçevesinde bu sorun çözülmüş ve Teyo Pehlivan gibi hayal ustaları ortaya çıkarılmıştır. Teyo Pehlivan halkın yaşadığı sorunlara sosyo-kültürel değerler temelinde ve o an itibariyle imkânsız gibi gözüken, ancak ilerleyen zaman içesinde mümkün olacak olan hayali tasarımlarla çözüm üretmektedir.
Teyo Pehlivan halk kültürü bağlamında bir hayal kuruyor ve o hayale kendisi de tam manasıyla inandığını hissettirerek kendisini konuşturan birisine anlatıyor. Bu hayal dünyasında güncel veya mizahi bir problem yaratıyor ve o problemi Teyo Pehlivan’a yani kendisine, o an imkânsız ve gelecekte mutlaka mümkün olacak şekilde çözdürüyor. Buna “imkânsızı mümkün kılan felsefe” adını vermek istiyorum. Örneğin, Teyo Pehlivan bir gün Atatürk, İsmet İnönü ve kendisinin ava gittiklerini ve gökte uçan ördekleri vurmayı planladıklarını belirtiyor. Avda Atatürkün av tüfeğiyle attığını ama vuramadığını, İsmet İnönü’nün attığını onun da vuramadığını belirtiyor. Daha sonra Atatürk Teyo Pehlivan’a dönerek; “Teyo hele al birde sen at” dediğini ve Teyo Pehlivanın tüfeği alıp içerisindeki mermileri çıkarıp sadece bir fişeği alarak onun da içerisindeki çekirdekleri boşaltıp iki çekirdeği yerleştirip namluya sürdüğünü ifade ediyor. Sonra silahı göğe çevirip attığını ve yere koyduğunu, o ara ördeğin birinin düştüğünü belirtir. Ancak Atatürk’ün kendisine dönerek; “yahu pehlivan yukarıdan bir vızıltı geliyor o nedir?” diye sorduğunda; “paşam benim çekirdeklerden birisi ördeğin birisini indirdi, diğer çekirdekte öteki ördekleri dolandırıyor. İşte vızıltı ondandır” dediğini söyler.
Burada Teyo pehlivan, Atatürk, İsmet İnönü gibi tarihi şahsiyetlerle ava gidebilecek derecede kendisine değer yaratmış, onların yapamadığını yapabilecek derecede bir güç, ustalık ve hüner ortaya koymaktadır. Hayal dünyasında yarattığı vızıltı problemini de o an itibariyle imkânsız olan ve ancak yıllar sonra gerçekleştiğine şahit olunduğu gibi gerçekten mümkün olan bir hayali tasarımla çözmüştür. Teyo pehlivan bu kurguyu yaparken kendisinin aslında silah teknolojileriyle ilgili bir bilgisi yoktur. Sadece var olan silahlarla ilgili bir bilgiye sahip olduğu düşünülebilir. O anda hareket eden hedefleri vurana kadar peşine takılıp dolandıran güdümlü silah sistemleri yoktur ve Teyo’da zaten bunları bilemez. Ancak kurduğu hayal dünyasında müthiş bir tasarıma imza atmıştır. İşte olayın püf noktası burasıdır. Aslında Teyo Pehlivan ve onun imkânsızı mümkün kılan felsefesi tam da etno pedagojinin konu alanıdır. Gençlerimizin eğitim ve öğretim süreçlerinin hem girdisi ve hem de çıktısı olarak geleceğin tasarımı olan hayal dünyalarını zenginleştirmemiz gerekmektedir.
KAYNAKÇA
AYDIN, H. (2012). Felsefi temelleri ışığında yapılandırmacılık. Ankara:Nobel Akademi Yayıncılık.
BANDURA, A. (1969). Social-learning theory of identificatory processes. İçinde D. A.
Goslin (Ed.) Handbook of socialization theory and research (ss 213-262). Texas: Rand
Mc Nally & Company.
BAUM, W. (2017). Understanding behaviorism. Malden: John Wiley & Sons, Inc.
BERRY, J., Poortinga, Y., Breugelmans, S., Chasiotis, A. ve Sam, D. (2015). Kültürlerarası
psikoloji. (L. P. Tosun (Çev.Edt.)). Ankara: Nobel Yayıncılık.
BRUNER, J. S. (1996). The culture of education. Harvard University Press
Çınar, İ.(2022). ETNO PEDAGOJi Atabek Yurdu, Sonçağ Yayıncılık Matbaacılık Reklam San Tic. Ltd. Şti.,
Ankara (4. Baskı)
GAY, G. (2010). Acting on beliefs in teacher education for cultural diversity. Journal of
Teacher Education, 61(1–2), 143–152.
GAY, G. (2014). Kültürel değerlere duyarlı eğitim teori, araştırma ve uygulama.. H.Aydın,
(Çev.) Ankara: Anı Yayıncılık.
LADSON-BILLINGS, G. (2009). The dream-keepers: Successful teachers of African American
children. New York, NY: Jossey-Bass.
Haviland, W.A., Prins H.E.L., Walrath, D., Mcbride, B. (2008), KÜLTÜREL ANTROPOLOJİ, kaknüs Yayınları
İstanbul
ÖZLEM, D. (2015). Kültür bilimleri ve kültür felsefesi. İstanbul: Notos Kitap.
TAYLOR, S. V. ve Sobel, D. M. (2011). Culturally responsive pedagogy: Teaching like our
students’ lives matter. London, England: Emerald Group.
ZIJDERVELD, A. (2013). Kültür sosyolojisi. (K. Canatan, Çev.) İstanbul: Açılım Kitap.
.