Ali Osman ENGİN


GERÇEKLERİN SAHTELERİ!..

Ali Osman ENGİN


 

 

            Ana gerçek ve gerçekliklerin sahteleri tarafından yüzleşmek zorunda bırakıldığımız deprem felaketi nedeniyle hayatlarını kaybetmek zorunda kalan vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, gerideki aile mensuplarına ve aziz Milletimize baş sağlığı diliyorum. Sebepler belli ve müdahale edilebilir olsa bile Rabbim bir daha böyle felaketleri yaşatmasın. Değerli dostlar bilinmelidir ki; gerçekler ezelden ebede kadar kendini bilim ve teknoloji ile yenileyip daha sağlam temellere oturarak varlığını sürdürür ve bu çerçevede sınırsızdır. Ancak sahtekârlıklar ve üretilen sahteler değişen ve aynı şekilde gelişen gerçekler ve gerçeklikler karşısında hep sonlu ve sınırlı olmak zorundadır. 

 

Öyle ya; haramın binası olmaz, sahtekârlıkların saltanatı ya bir kışlık, yada bir kuşluktur. Zalimlerin zulmü Arşa ulaştığında ingılazı gelir. Aziz dostlar, idealist filozofların varlığı ve varlığın özünü yani bu anlamda ana gerçeklikleri temellendirirken iddia ettikleri gibi; gerçekliğin özü zihinseldir. Yüce Allah insanı yaratırken kendisinden uzantı olarak aklımızı vermiştir. Bu dünyada tüm ihtiyaçlarımızı karşılayacak bilgilerin kodları da aklımıza işenmiştir. İnsanoğluna düşen; bu kodları harekete geçirmek ve ihtiyaç ve beklentileri karşılamaktır. Yüce Kitabımızda da bu konuda ifadeler var ve öz olarak aklın kullanılması ve akıl edilmesi istenmektedir. İdealistler, gerçekliğin özünün etrafımızdaki obje ve nesnelerde aranmamasını, çünkü onların sınırlı, sonlu ve ölümlü olduğunu ifade ederek; ölümlü ve sonludan öz olamayacağını, özün sınırsız ve ölümsüz olması gerektiğini savunurlar. 

 

            Bilim ve ona bağlı olarak özellikle insan hayatını kolaylaştıran ve güvenceye alan  teknolojik gelişmelerle uğraşan gelişmiş dünya; ürettiği hassas teknoloji ürünleriyle, temelde insan hayatını kolaylaştırarak daha emniyetli bir yaşam sürmesini sağlamaya çalışmaktadır. Çünkü onların ortaya koymaya çalıştıkları ve ürettikleri; asıl ve ana gerçekliklerden üretilmiş, onlarla bire bir örtüşen gerçekliklerdir. Ana gerçeklikler gibi ezelden ebede gelişerek devam ederler, ölümlü ve sonlu değillerdir. Hakikaten sahte, sentetik ve spekülatif gerçeklikler bugün var yarın yok hesabı tükenmek zorundadır. Sahtekârlık yaparak hep gerçeğiyle alakası olmayan sahte gerçeklikler üretenler; süreç hesaplaması yapamazlar ve ezelden ebede bu sürecin devam edeceğini sanırlar. Bu durum kendileri açısından büyük bir hatadır ve eninde sonunda mukadder akıbetle yüzleşirler. 

 

Son dönemlerde ne yazık ki böylesi insan modelleri çoğalmaya başlamıştır. Bu tam bir sosyolojik olgudur ve mutlaka sosyologlar tarafından yan tutmaksızın incelenmesi gerekir. Akabinde önleyici tedbirler başka disiplin alanları çerçevesinde ve özellikle alan uzmanlarınca alınmalı ve hayata geçirilmelidir. Elbette ki alınacak tedbirlerin en kalıcı ve önemlisi kanun ve sosyal hukuk devleti olmaktır. Bunu başardığımız an bu ve benzeri sorunların çoğu ortaya çıkmadan kaynağında çözülmüş olacaktır. Sanıyorum insan psikolojisi ve davranış bilimleriyle uğraşan psikologların tanımlamaya çalıştıkları insan karakterlerine, yeni insan modelleri ve davranış biçimleri ilave etmeleri gerekecektir. 

Bize ne oldu desene neden bu hale düştük

Yedik fırtınayla tipiyi çürüdükçe çürüdük

Omurgayı boş ver ne bel kalmış ne buxun

Seleyi suya verdik te girdaplarda buluştuk

 

Etin budun kalmamış bir deri bir kemiksin

Düştüğün hale bak yem arayana yemliksin

Koparıldıkça dalından akıttın anan sütünü

Değerin yok boş çaydanlık yada demliksin

 

Cebinde kalmamış yabanın eli hep gire gire

Silindir geçmiş gibi dövmüşler evire çevire

Halâ hırsın peşindesin davaya ihanet ederek

Bir yola çıkmışsın ar ve edebi devire devire

 

            Aziz kardeşlerim, karşımıza konumlandırdığımız batı dünyası, hassas teknolojilerle uğraşarak kodlama eğitimi yapıyor ve yapay zekâ üzerinde çalışıyor. İnsan gerçekliğinden yola çıkılarak yapay zekâ ile insan arasındaki farklılıkların gittikçe azaltılmasına yönelik sürdürülen çalışmalarda çok önemli mesafeler alınmıştır. Gerçekten günümüzde yapay zekâ örnek ve teknolojilerinin daha çok insanileştirilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Hakikaten onlar ana gerçekliklerden uzaklaşmadan yeni ve sürdürülebilir gerçeklikler geliştirmeye çalışırken, bizler işin daha kolayını seçerek gerçeklerin hep sahtelerini yani sahte gerçeklikler yaratmakla meşgul olmuşuz ve yaratmışız. 

 

 

İnsana benzeyen ama asla onun özünü temsil etmeyen sahte insan modelleri geliştirdik. İnsana benziyor fakat kültür ve değerler boyutuyla insanı insan yapan özelliklerden yoksun. İşte bu yeni modellerle beraber; İslâm’ın ve Müslümanın sahtesini ve çakmasını, siyasetin ve siyasetçinin sahtesini, ekonomi ve ekonomistin sahtesini ürettik. Böylece sahte devrimcilerden, sahte ülkücülerden, sahte milli görüşçülerden, sahte cemaatlerden, sahte tarikatlardan, sahte bilim insanlarından, sahte müteahhitlerden ve sahte sivil toplum kuruluşlarından kendimizi ve geleceğimizi kurtaramadık. Bunların yıktıkları ve kararttıkları gönüllerde muhabbeti ve sevgiyi kaybettik. Bunların din anlayışlarına bakarak imanımızı yorduk. Bunların inşa ettikleri binalarda çoluk çocuğumuzu ve geleceğimizi kaybettik. Çünkü o çürük binalar deprem afetiyle tuzla buz olup çökerken altında en değerli varlıklarımız, cananlarımız, canlarımız kaldı. O yıkılıp dökülen binalar definelere malik viraneler haline dönüştü!..

 

 

İşin özü, yaşadığımız felakete bakıldığında; bilimsel gerçeklere ve doğrulara göre inşa edilen sağlam binalar yanına onlara benzeyen ama onları asla temsil etmeyen sahte gerçeklikler temelinde sahte binalar yaptık. Doğru ve sağlam temellere oturtulan binalar ezelden ebede varlığını sürdürürken, sonlu olan sahteler yerle bir oldu ve canlarımızı alıp götürdüler. Her dönemde kurumlarımızı sahte ve liyakatsiz idarecilere teslim ederek kurum kültürünü, sevgi - saygı ve muhabbeti, ahbap – çavuş ve bendensin, ondansın hesaplarıyla toplumsal birlik ve beraberliği kaybettik. Devleti ve milleti ilgilendiren çok önemli konularda görüşmek istendiğinde yetki ve makam sahipleriyle  ne yazık ki görüşülemiyor. 

 

 

            

            Değerli dostlar, ilerleyen zamanlarda dertleşme ve hasbihal olma adına bu konularda çok daha ayrıntılı değerlendirmelerde bulunacağım. Bizim derdimiz; ülkemiz ve milletimizdir. 

 

            Gerisi teferruattır.

 

            Derin sevgi ve saygılarımla.