Güreşe merakım, Murat Sertoğlu'nun hem kendi adıyla hem de ''Eski Bir Pehlivan'' mahlasıyla yazdığı tefrikalardan başlamıştı...
Çok sonra anladım ki Murat Sertoğlu'ndan aynı zamanda üslup dersleri alıyormuşum...tıpkı Şevket Rado'dan da aldığım gibi...parantez içinde, berbat üslubumdan elbette onlar sorumlu tutulamazlar...
İlkokulu bitirdiğimde babam bir süre beni merhum Erdal Karakaş hocaya teslim etmişti...hocam babama hürmetinden ve nezaketinden bundan pehlivan olmaz demedi ama...olsun, o sayede bir mübarek insanla dostluk tesis etmiş oldum...uzun yıllar sürecek bir dostluk...
Merhum için bir cümle etmeden geçmeyeyim...dostluğu ve insanlığı da pehlivanlığı kadar muhteşemdi...belki daha fazla...
Bu ilginin üzerine, O da merhum Zafer Altuğ ile ilerlemiş arkadaşlığımızı ve 12 Eylül'ü de koyarsanız tablo tamamlanır...
İlçelerde yapılan güreşleri kaçırmıyorduk desem yeridir...
İlçelerin birinde baş pehlivanlık için final güreşi ve meydanın civarı da tıklım tıklım...
N.. ağabeyi ile o dönemin en iyi güreşçilerinden Ayhan Taşkın karşılaşacaklar...N.. ağabeyi Ayhan'ın babası yaşında dersek yanlış olmaz...organizasyon heyeti hemşehrilerine jest olsun diye O'nu meydana çıkarmış...yoksa...
Ayhan Taşkın yaşından beklenmeyecek bir saygıyla güreşi bir süre uzattı ve kendine biçtiği sürenin sonuna doğru N.. ağabeyinin sırtını yere getirdi...
Tıklım tıklım meydanın civarına yığılmış seyirciler sonucu kabul etmediler ve hakem heyeti de devam dedi...
Karara kızgın Ayhan Taşkın, haydi bunu da kabul etmeyin dercesine N.. ağabeyiyi kaptığı gibi sırtüstü yere yapıştırdı...
Eee...şimdi ne olacak...
12 Eylül'ün sağladığı ''güven ve istikrar'' ortamından emin seyirciler zaten kendilerine meyyal hakem heyetine tehdit dozu da içeren bir tonda bağırmaya başladılar: Berabere, berabere...
Nasıl berabere la...
Öyle berabere işte...hakem heyeti sonucu beraberlik olarak ilan etti, vallahi, billahi...
Hakkaniyet incinmişti ama sonuç demokrasiye ve halkın tercihine uygundu...
''Ula ga..lar, Allahtan korkun'' diye hançeresini yırtarak bağıran arkadaş bilmiyordu ki: Bizimki gibi topluluklarda Hakka karşı gelinir de halka karşı gelinmez...
Namlunuz, dipçiğiniz, süngünüz yoksa hele hiç gelinmez...