Ahmet Gökhan YAZICI


KURULUŞTAN-YIKILIŞA ; AYNI NAKARAT.

Ahmet Gökhan Yazıcı


 

KURULUŞTAN-YIKILIŞA ; AYNI NAKARAT.
 

Ülkü Ocakları başkanlığım dönemi Üniversite Başkanımız ve her dönem bir mütefekkir hassasiyeti ve heyecanı ile sürekli okuyan , araştıran Ömer Faruk Bayburtluoğlu kardeşim;

 

Ünlü Fransız düşünürü ve felsefecisi  Montesquieu'nün 1721 yılında ilk basımı Amsterdam'da gerçekleşen "İran Mektupları" adlı eserini PDF  olarak bana yolladı , reis bir analiz ve mukayese et diye


 

Eseri okurken mektuplardan 19. su dönemin Osmanlı Devletinin halini ve ahvalini hatta yıkılışına mukadder sebepleri zamanınıda ortaya koyan sankide 1700’yıllardan 2024 ‘de , Osmanlı Devletinden, Son Türk Devletine yaşananların Mürekkebi henüz kurumamış günümüze dair yaşananları kaleme almış aslında, Dün  gibi…Bu gün gibi…

.

İran Mektupları-19


 

Usbek'ten dostu Rustan'a


 

İsfehan


 

“Tokat'da ancak sekiz gün kaldık. Otuz beş günlük bir yürüyüşten sonra İzmir'e geldik...


 

Tokat'tan İzmir'e kadar, bütün bu saha içinde kayda değer başkaca bir şehir yoktur. Osmanlı İmparatorluğu'nun zaafını büyük bir hayretle görmüş oldum. “


 

(Yani günümüzde İstanbul ve Ankara merkezli sistematiğin dışında ihmal edilen Anadolu’nun diğer şehirleri ve insanları gibi…)


 

“Bu hasta  gövde,  kendini tatlı ve mutedil rejimle ayakta tutmuyor; bil'akis gittikçe varlığını yıpratan ve devamlı surette içini kemiren şiddet tedbirlerine başvuruyor.”


 

(Yani Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dünden bugüne yaşadıklarının tekerrürü gibi)


 

“Paşalar ancak para kuvveti sayesinde bu mevkilere tayin ediliyorlar. Bütün servetlerini bu uğurda harcamış ve çırılçıplak hale düşmüş olduklarından, tayin edildikleri vilayetlere, işgal mıntıkasına giren birer fatih edasıyla geliyor ve işin başına geçer geçmez her tarafı soyup sömürmekten başka bir şey düşünmüyorlar. Askerler mütecaviz ve küstah; keyif ve heveslerinden başka emir ve kumanda tanımıyorlar. Her taraf yıkık dökük; köylüler me'yus, toprak ekimi ve ticari hayat tamamıyle felç olmuş halde.”


 

(Sahi dünkü paşalar nitelendirmesi sizlere bugün hangi kimlikleri hatırlatıyor, Sakın Bazı Bakanlar, Milletvekilleri, Belediye Başkanları, Adli , Askeri , İdari , Siyasi Bürokrasinin , Statükonun bazı müstevlileri ile sizce örtüşmüyor mu)


 

“Bu serlik ve şiddet rejiminde, ne gariptir ki, cezasız kalmak ümidi her tarafta hakim! Toprak mülkiyeti emniyeti yok; bu sebeple de toprağı işleme gayreti de son derece yavaş. Hükümet icra edenlerin keyfi muamelelerine karşı koyabilecek ne bir sıfat ne de bir hak mana taşıyabiliyor'!

Vahşet halinde sömürülen bu diyarda her türlü zanaat ve ince san'at ihmal edilmiş. O kadar ki, bu milletim mümtaz vasfı olan askerlik sa'natı bile ihmal edilmiş bir halde.”


 

( O döneme ait tarımda, ticarette, güvenlikte, yaşananlar ile kontrol ve denetlenmesi gereken kurumların hali ve ahvali arasında fazla bir fark varmı sizce)


 

“Beri tarafta Avrupalılar, her gün büyük bir gayret ve ihtimamla nurlanıp yükselirken bunlar, eski cehalet devrinden bir türlü çıkmak istemiyorlar; hatta, garbın ilmi ve fenni keşiflerini, ancak kendi aleyhlerine binlerce defa kullanmalarından sonra, benimsemek zahmetine katlanmaya razı olabiliyorlar. Bu yer insanlarının ne deniz hakkında esaslı bir bilgileri, ne de deniz seyrü seferi üzerinde bir maharetleri kalmış. Ticarete ise hiç akıl erdiremiyorlar. Bütün temennileri, çalışkan ve becerikli Avrupalıların yurtlarına gelip yerleşmeleri ve kendilerine yardımda bulunmalarıdır. Bunlara tanıyacakları imtiyazlar sayesinde kendi keselerini de dolduracaklarını umuyorlar!..”


 

Meğerse üretmeden tüketmek, İlerleyen batıdan, ürettiklerini, paralarını , tabiri caizse sadece istemek ve dilenmek o dönemlerden günümüze tarihi bir miras değilmiymiş…


 

“Bu derece geniş bir memleket sathı üzerinden geçtiğim halde, zengin ve müreffeh denebilecek bir şehir olarak yalnız İzmir'i bulabildim. Onu da Avrupalılar bu hale getirebilmişler.”


 

İzmirinde siyasi taassupla günümüzdeki hali ve ahvali ortada değilmi.?


 

“İşte böyle aziz Rustan!...Bu imparatorluk için sana halisane ve hakikat ifade edecek bir fikrimi ister misin: Bu gidişle iki asıra kalmayacak, bu imparatorluk bazı fatihlerin muzafferiyet  meydanı hale dönüşecek.  İzmir, 02 Kasım 1711”


 

Peki koskoca Osmanlı Devletini kim yıkmış gönül dostlarım , Kafirler mi , yoksa ülkesine ihanet eden Atalarımız mı.?


 

Peki O günkü Osmanlı ile bugünkü Türkiye arasında, ahalisi arasında  pek fark görebildiniz mi..?


 

Mazallah tarihi tekerrürlerle el birliği ile Ülkemizi çürütüyoruz , yıkıyoruz , işimize gelmedimi topu taça, kafirlere, hainlere, batıya atıyoruz..!


 

Belki Montesquieu’nin yüksek öngörüsüne göre Osmanlı 200 yıla yıkılmış , ama Ülkemizin maalesef bu gidişle bu kadar  süresi asla olmaz…!


 

Ve çürütenleri, yakanları Tarih ve Allah cc asla affetmez.!


 

selam saygı dua

Ahmet Gökhan Yazıcı