Kabul etmek gerekir ki tefeciler, meslek alanlarıyla sınırlı olmak üzere, insan tabiatını tanımakta, o insanların ruh hallerini keşfetmekte, tehditte ve manipülasyonda son derece mahirdirler...bazen tehdit ve manipülasyonun dozu kaçar veya şaşar...tefeci cinayetleri de işte tam bu noktadan başlar...
Manipüle edilmiş ve tehditle yıldırılmış borçlu, çareyi intiharda arar ve o intihar sonucu ölümler adli istatistiklere cinayet olarak geçmezler...maalesef...
Başka şehirlerle mukayese imkanım elbette yok fakat şehrimizde bu cinayetlerin bolca işlendiğinin şahidiyim...müntehir hanesine yazılan maktuller arasında tanıdıklarım, arkadaşlarım var...
...
Küçücük nahiyemizde hepimiz komşuyduk ve babalarımız aynı iş yerinde, Şeker Fabrikası'nda çalışan iki arkadaştılar...çok çok uzun yıllardan beri de Ilıca Kabristanı'nda arkadaşlar...
P... ile benim aramda babalarımızınkine benzeyen bir arkadaşlık yoktu...ikimiz de Erzurum'da okumaya başlayıncaya kadar...ben Atatürk Lisesi'nde okuyordum, o Sanat Okulu'nda...
Aynı servisle gidip dönüyorduk ve okuldan kaçtığımız günlerde bazen o benim devam ettiğim kahvelere geliyordu bazen de ben onun devam ettiği kahveye...sıkı arkadaşlık dönemimiz diyelim...
Mezun oldu, Şeker Fabrikası'nda işe başladı ve münasebetimiz azaldı...sık görüşemiyorduk...
,,,
Çeyrek asır kadar sonra artık sadece ortak tanıdıklarımızdan haberlerini alabiliyordum...önce sendikacılık yaptığı sonra Trabzon ve Nataşa yollarına düştüğü filan...
Emekli oluyor, o yollarda birikmiş borçlarını temizliyor, çoluk çocuğunun hali vakti yerinde çok şükür...
...
Ankara'da Erzurumluların devam ettiği vakıfların birinden beni soruyor...gelir, bekle diyorlar bekliyor...
Geldim ve hal hatırdan sonra öğrendim ki eşi ağır hasta ve son bir ümit Ankara'ya getirmiş...
Uzunca bir süre, hemen her gün buluştuk ve hiçbir gün iyi bir haber veremedi...
Sonra bir gün benim için erken sayılabilecek bir saatte telefonum çaldı: Reis, geç uyanıyorsun diye rahatsız etmedim, hakkını helal et, ben cenazemi aldım Erzurum'a gidiyorum, şimdi de Yozgat'tayız...
Son konuşmamız...
...
İkinci evliliğini yapıyor, çocuğu oluyor, borçlanıyor ve nihayet tefeci pençesinde...
Kamera kayıtlarını seyredenlerin naklettiğine göre...
Oturduğu semtteki caminin borularından birine ipi takıyor...cesaret edemiyor ve caminin karşısındaki binanın duvarı dibine çömelip bir sigara yakıyor...
İkinci defa yine cesaret edemiyor, yine aynı duvarın dibine dönüyor ve yine bir sigara yakıyor...
Üçüncü defa o duvarın dibine dönemeyecek ve sigara yakamayacak...
Cebinden çıkan notun meali, tefeciye yakarış: Çoluğuma, çocuğuma dokunmayın, aman...
...
''Bir Cinayetin Anatomisi'' daha önce en az iki defa yazıldı ve muhakkak ki benim zavallı kalemim bir yenisini yazmaktan acizdir...başka şeyler söyleyeyim...
Erzurum'a o gidişimde, o muhitteki varlıklı arkadaşlarımı kıstırdım...içlerinden biri şöyle dedi: Yahu hiçbir sebep olmasa, senden korkumuza verirdik, vallahi ne istedi ne de hissettirdi...
Senden korkumuza kısmı hariç, kalanı katiyen doğru...P...'ye bir tefecinin vereceği para ne olacak...bugünkü rakamlarla ve faiziyle birlikte, taş patlasın 25.000 lira...yani ben bile ödeyebilirim...
Şimdi düşünüyorum da...bırakınız bir cana kıymayı, bütün ömrü boyunca bir tek kavgaya karışmamış P... kendi canına nasıl kıydı ve o duvarın dibinde neler düşündü acaba...
...
Meraklarım kimseye bulaşmadı ve şehrin karanlık yüzüne kimse dönüp bakmıyor...
Şehrin mazisine ve haline dair pek çok şeyle birlikte, ''Şehrin Tefecilik Tarihi'' de yazılamayacak...
Bazı günler bedbin ve halsiz uyanmamın bu tarihle bir ilgisi olmalı...