Seyyid Ahmet Arvasi Hoca diyor ki; “Ülkücülük; ülkemiz ve yeryüzünde Allah’ın nizamını hakim kılmak için, kendine metod olarak, Allah ve Resulü’nü ölçü alan bir iman hareketinin adıdır.”
“Ülkücüler, kendini Allah Resulü’nün davasına adamış, sırf Allah rızası için ülküsüne fani olmuş yiğitlerdir. Bu nesil Allah’ın İslâm alemine ihsanıdır.”
“Ülkücülük: Peygamber soylu bir Seyyid’in neden Türk milliyetçisi olduğunu kavrayabilmektir.”
“Türk-İslâm ülkücüsü, her şeyden önce bir “iman adamı”dır. Yüce ve Şanlı kurtarıcımız ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (O’ na selam olsun) gibi inanır. Bu sebepten O Muhteşem “Sahabi Kadrosu” nun izinde yürüyen ve “Peygamber çizgisini” titizlikle koruyan “sünnet yolu”nun büyük müçtehitlerinin ve velilerinin taviz vermez takipçisidir. O, “Allah’tan başka ilah tanımaz ve bunu yaşayışı ile belli eder.”
“Şimdi sıra; TÜRK-İSLAM Ülküsü’ne bağlı ve “Diriliş İslam’da” diyen heyecan içinde ayağa kalkan “Oğuz” çocuklarındadır.
Her devrin adamı olamayan, her devirde adam gibi adam olan, davası; Vatan, Millet, Bayrak, Ezan olan çok muhterem can dostlarım, kardeşlerim; sizi ve ailenizi enderin selam saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Üstad Arvasi Hoca’nın tanımladığı Ülkücü olarak Kızıl Elma sevdasıyla sevdalanıp İlayı Kelimetullah yolunun; Vatan, Millet, Ezan, Bayrak duyarlılığı ile şahlanan civanmert serden geçtileriyiz. Sevdası büyük olanın çilesi büyük olur. Geçmişte bu böyle idi. Canını cananına tercih ederek toprağın kara bağrına düşerken, sen-ben davası yoktu. Çünkü ölümü öldürüp ölümsüzleşmenin mücadelesi veriliyordu. Bilinmelidir ki, “bu vatan toprağın kara bağrında Sarıkamış’ta Allahuekber dağları gibi duranlarındır. Çanakkale’de Vatan, Millet ve Dini İslâm uğruna o muhteşem mücadeleyi verirken, siper arkadaşlarından evli ve çocukları olanları arkaya atıp önde mevziden mevziye atlayanlarındır. Ancak o irade ve samimiyet bu aziz Milleti ayağa kaldırmış ve her bir karışı Şehit kanlarıyla sulanan toprakları vatanlaştırmıştır. Şimdi bu vatan topraklarında nefes alan her kişi, tüm şehitlerimize karşı olan ahde vefa borcunu ödemek zorundadır. Onlar, Ülküdaşlarıyla yokluğu ve şehadeti paylaşmışlardı. Makam, mevki, konfor adına hep gerilerde kalmışlardı. Çünkü öne çıkanların da bu kutlu davanın yılmaz bekçileri olduklarını biliyorlardı. Ben bizde erimişti. Birisi hepsi, hepsi birisi içindi. Ekmek bölüşülüyor, susamışlara can suları veriliyordu. Ülküdaşı aç ve açıkta iken geceleri gözüne uyku girmiyordu. Sen-ben, benim olsun-senin olsun davası yoktu.
En iyi ülkücü ülküdaşlarının düğünlerinde oynayan, ölülerinde ağlayandır. Artık birbirimizin düğünlerinde oynayamıyoruz ki ölülerinde de ağlayalım. Ne hazindir; Allah’ım, eğer şu oy ihtiyacı olan seçimler olmasa, kimse kimseye selam bile vermeyecek. Değerli dostlar, can kardeşlerim ve aziz gönüldaşlarım; bu oy hesapları öyle bir şey ki, selam verilenlere muhalif olanlar bile selam verenlerden selamı sabahı kesiyorlar. Selamsız, sabahsız kaldık. Ölü çok da düğünsüz toysuz kaldık. Davasını satmayan, dava uğruna tüm çileler başım gözüm üstüne diyen ülkücülerin dertleri boylarını çoktan aşmıştır. Canım çıksın, aileleri ve çocukları var. Şimdi sizlerin vicdanına sunuyorum; aç ve açıkta olanın davası nedir? Evine bir dilim ekmek götüremeyip, hep gücü elinde tutanlara bel kırıp boyun bükmek zorunda kalan bir gencin davasına siz inanır mısınız? Sizde gelin benim gibi olun mu diyecek?!.. Bu gençler eğer her devrin adamı olup, her devirde adam olmasalardı; an itibariyle işleri ve güçlerinin olacağını biliyorlar. Hatta olası yeni bir strateji olarak; yeni iktidar adaylarına yakın durarak muhtemel bir iktidar değişikliğinde, bu gün olduğu gibi aşları ve ekmekleri olacağını biliyorlar. Ama gitmiyorlar, davalarını terk edemiyorlar. Çünkü öyle formatlanmışlar. İşsizliğe, açlığa, susuzluğa, açıklığa tahammül ede ede sanki melekleştiler. Gözümüz aydın. Artık yiyip içmiyorlar. Kendileri buna dayansalar da, evlerinde aileleri ve çocukları var. Kendi çocuklarınızın bu durumda olduğunu düşünün, gece uyku uyuyabilir miydiniz?!.. Ölülerde ağlamak dışında düğünlerde ve toylarda oynayabilir miydiniz?!.. Elbette ki oynayamazdınız. Sanırım ölülerde oynayıp, düğünlerde ve toylarda ağlardınız. Bilesiniz, gençlerimiz artık öyle yapıyorlar. Bu gençler aptal, kör ve sağır değil!..
Ne hikmetse, kamu bürokrasisinde kendilerine çok koşullu uyarıcılar verilenler, temeli bozuk reflekslerinden kaynaklanan koşullu tepkiler vermeye başlıyorlar!.. Perdeleri her zaman olduğu gibi hep kapanıp açılan geçici dünya sahnelerinde böyle endamlı endamlı boy ve pos gösterenler arasında kutsal bir davanın erleri asla olamaz. Ama sağda solda ülkücülükten geçinen türkücüler çoktur. Bilinsin ki bunların arkalarında oy adına kendileri bile yoktur. Bunların işi; yokluklarını var edebilmek için varları da yok etmektir. Artık öyle var olabiliyorlar. Bunlar; tanışma, araştırma, geniş katılımlı istişare ve paylaşımı yok ederek, hep bedel ödemiş ve hala ödemeye devam eden gerçek dava erlerini uzaklaştırmak için her şeyi yapabiliyorlar. Çünkü eylemleri ve söylemleriyle kendilerinden kıyaslanamayacak kadar çaplı olan diğerlerinin varlığı ve fark edilmeleri onları çileden çıkarıyor ve kendilerine yakışan tutum ve davranışlar sergiliyorlar. Düşünebiliyor musunuz Ülkü Ocakları Vakfının bile bedel ödemiş bu civanmertlerle irtibat kurmalarından ve hasbihal olmalarından rahatsız oluyorlar. Böylece binicisiz kalan atlara binip cirit atmaya başlıyorlar. Bu asalaklar; her koşulda kendi gemilerini bir yolunu bulup yüzdürebiliyorlar. Ancak bu yüzmelerin de ya bir kışlık, ya da bir kuşluk olduğunu göremiyorlar.
Bilmiyorlar mı gerçek ülkücülerin gemileri batan batana!..
Değerli gönüldaşlarım isterseniz biraz da Teyo Pehlivanla dertleşelim. İnşallah alırız tüyoları.
Ali Osman Hoca: “- Teyo Emi seni yine yerinden yurdundan ettim. Kusurumu bağışla. Gardaş ne yapayım Allah dert vermesin. Bela musibet büyük olunca, çareyi de Cenabı Allah’ın sevdiği kullarında arayacaksın. Ben de o yüzden hep sene başımi vuriram. Biraz da sen akıl yor bu yönsüz gidişata!”
Teyo Pehlivan: “- Ola oğul ben ne diyim. Davul sizin boynunuzda da tokmak başkalarının elınde. Gördüğüm kadarıyla sizi çalıp dolandırillar. Axlız dolanir. İçiniz dışınıza çıxmış. Gardaş gendıze gelın. Davuli onnarın boynun asında demirem bari toxmaxlari alın gendi davulunuza gendınız vurun. Vatan sevdalısı uşaxlar aç susuz galmış canım çıxa. Ekemk yox yiyeler, çorba yox içeler. İşsiz güçsüz biçareler. Sırtınıza basıp zirvelere çıxanlar en başta sizi unutmuşlar. Gençler yemeye içmeye sanki melek olmuşlar daha ne yiyir ne de içirler. Adamlar gapılarındaki gudiklarının boynuna bile türli tevür xıştlar asmışlar!... Sizinkilerde hep kenarda köşede geğirdiler. Gardaş gurban olim sizin xırxızlarız içerden olunca öküzler bacadan çıxmış. Canız boğozuza sıxışmış. İnşallah çıxmaz. Xoca ele değil mi?!.. Biri yiyer biri baxar, gıyamet ondan gopar. İşde geldığız yer orası. Gıyamet hem de gazzığiyınan gopmiya başlamış. Aslında acın gıyameti her gün olduğu için alışmışlar. Artıx toxlar korksunlar. Çünkü gıyamet onların gıyameti olacax. Şimdi bir moda var. İş başına gelenler yardımcılarını paralelden veya paralelin paralellerinden seçiyorlar. Aanladığım kadarıyla gendi adamları galmayınca, siz olmayasınız diye onları getiriyorlar. Demek ki bir korkuları var. İşler sil baştan FETÖ seviciliğine dönmüştür. Benim anlayamadığım sizden niye korkmuyorlar? Hayret!.. .”
A.O.E.: “- Pehlivan Emi ben ne diyeyim. Sende durumun fakındaymışsın. Halımız vaziyetimiz budur. Tabiri caiz ise ahdan amana galmışız. Meğerse gup guru hayallere dalmışız. Hayal guruyunca rüyasıda görülmüyor. Rüyalarda imkânsızlar senin felsefende olduğu gibi mümkün olurlar. İşte bu mümkünler motivasyon artışı sağlar ve bir bakarsın gerçek hayatta gerçekleşmişler. Teyo Pehlivan seni daha fazla geciktirmeyeyim. Baxarsan gapılar gapanır arasatta galırsan. Yolun izin açık olsun gardaş.”
HAL VE MECAL OKUMA (SİTEMGÂH)
Bize ne oldu desene neden bu hale düştük
Yedik fırtınayı tipiyi büzüştükçe büzüştük
Omurgayı boş ver ne bel kalmış ne buxun
Seleyi suya verdik te girdaplarda buluştuk
Etin budun kalmamış bir deri bir kemiksin
Düştüğün hale bak yem arayana yemliksin
Koparıldıkça dalından akıttın anan sütünü
Değerin yok boş çaydanlık yada demliksin
Cebinde kalmamış yabanın eli hep gire gire
Silindir geçmiş gibi dövmüşler evire çevire
Halâ hırsın peşindesin davaya ihanet ederek
Bir yola çıkmşsın ar ile edebi devire devire
Ülkücü olmak ülküyü ve devleti korumadır
Ayağa kalkmak içinse hakka iyi tutunmadır
Zivanadan çıkmışsın ki habire satışlardasın
Bozabildiğin her şey bil kendi bozulmandır
Haramı hileyle satıpta almayı öğrenmişsin
Satışları bitirdin şimdi bilmem ne satarsın
Değerin tören kalamamış elinde avucunda
Baksana ülküyü kör davayı topal etmişsin
Ülkücülük ahde vefa mangal gibi yürektir
Gök kubbeye kurulmuş iman dolu direktir
Dostunu düşmanını iyi bilir bekler sabırla
Mazlumlara kolla kanat hainlere hiddettir
Eski ülkücüyüm diye sallam seyit koşarsın
Mangalda kül bırakmaz hemende coşarsın
Ya ülkücüsün yada değilsin boşa konuşma
Suçun ağır bedelin var birer birer ödersin
Sizin ülkünüz belden aşşağı boğazdan içeri
Bu seferde taşlara vurmuşsun ot diye biçeri
Taşları biçemezsin ot gibi başın dişin kırılır
Kendin ele verdin yoktur işinin uçarı kaçarı
Unutma hesabını bir gün çağrılırsın divana
Şimdik bir bakınız derler şu anadan üryana
Artık yolun sonundasın oyunların eskitmiş
Hilen hurdan tutamaz dönsen bile her yana
Olsan dahi her ipte iyice oynayan cambaz
Foyan çıkmış ki artık sana kimse kanamaz
Arı olsan balın bülbül olsan dilini keserler
Uyanıktır ülkücüler sana kimsen inanmaz
Ülkücünün varken gerçeği muadili olamaz
Dibi çürük paslı tenekeye temiz su dolmaz
Kendini var etmek için herkesi yok saydın
Temelli bozuk yere sağlam bina kurulmaz
Serden geçti bir kardeşim ne de güzel der
Erzurum du yiğitlerin harmanı olduğu yer
Kayboldu civan mertlerim sıra sıra gittiler
Bulamazsınki onlardan ne bir iz ne de eser
Şimdi de eski ülkücüyüm diyen yenileri var
Bilemez eskiyi marifeti de kendinden sayar
Başın dara düşse bile sakın ha medet umma
Göremezden gelir seni gene başından savar
Çelik yorulmuş gerilmez dadaş yayı kırık
Sevda bitmiş yürek dar boğazıma hıçkırık
Ters kurulu saat akrebi yelkovanı geçmiş
Çok yaşa demek için bir nezlelik pıskırık
Dökmüyor palandökenim başındaki karını
Saklamak istiyor gelecek için son vakarını
Kiminin eli işte ve kimininki hep oynaşta
Ne poyraz ne kara yel dağıtmıyor efkârını
Küsmüş te almıyor sevdamı başımdan aras
Özlemi artıyor bilinsin hazar da sana miras
Dağ başını duman almış görünmüyor ötesi
Su yolunu şaşırmış ne tereği kaldı ne taras
At ete dalmış iti ise yemek için püsküllü ota
İnsanım başta demek için ise konulmuş kota
At izi it izine karışmış ya at ürer itleri kişner
Harmonisi kalmamış birbirine karışmış nota
En iyi ülkücü işini allah için en iyi yapandır
Vatanı ve milleti için katma değeri katandır
Susmasın ezanı dalgalansın bayrak sevdası
Başına taç olursa düşman bahtı karartandır
Bu düsturlarla çalışıp vatan ve millet diyene
Elini taşın altına koyup çile gömleği giyene
Elini verip güç vermek baştan başa erdemdir
Aydınlatmak için yanıp ta mum gibi eriyene
İnsanlar gelip geçer ama makamları kalıcıdır
Hakkıyla yaparsan işi üst mertebeye salıcıdır
Satmak değilki işimiz olmak lazım has alıcı
Mevzun vatan ise eğer geri kalan teferruattır
Bedelini ödeyenler susmadan vursun davula
Sur sesi gibi tokmağın ezelden ebede duyula
Bu davaya gönlünü veren ömrünü vermiştir
Tövbe edip hatasına herkes bu yola koyula
Artık sen ben davası yok hepten bitir bu işi
Kutsalı ezan vatan bayrağı dini olan er kişi
Yırtar karanlıkları elinde rehberi kur’andır
Titretir arzı hedef ilayı kelimetullah deyişi
Milli ve yerli olmak değerlerine sarılmadır
Dadaş yayında ok gibi hedefine kurulmadır
Ezansız vatansız kimliksiz milli zor olunur
Hak yoluna iman diyerek koşup yorulmadır
Kopmadan maziden öze dönmektir millilik
Çağına vurulmuş damgadır bu duru kimlik
Özsüz ve milletsiz millilik olamaz zorlama
Olursun bir sökümlük belki de bir ekimlik
Onun içinde milli davam hemde ülküm var
Böyle olur ise bilinsin göğe çıkacak havar
Geçmişten örneği var başbuğları yazmıştı
Şimdi niye olamasın adı da düşmanı savar
Bedeni ruhundan ayırmak akıl işi değildir
Sanki otu toprağından sıyırmaya meyildir
Örnekmi istersin yanı başınızda orta doğu
Soyu sopu yok sayma sadece bir hayaldir
Ümmeti Muhammedin olmak âlice şereftir
Varlığından tadı almak hissedilen keyiftir
Âkif dolştı garbı cenubu yazdı milli marşı
Milli davasını dantel ilen işleyen gergeftir
Onu okumak gerçekten sözden öze geçiştir
Düşmanı bed hayalleriyle ebeden bitiriştir
İstiklâl marşımızın can suyu olmuş teması
Sağa sola sapmadan tam milli bir duruştur
Ekmeden biçme alternatifsiz seçme yapalı
Unutmayasın bu yol tümden hakka kapalı
Değnek iniyor kimi dövdüğüne bakmadan
Hayret değişmiş ve de olmuşsun eli sopalı
Hiç düşündün mü kim adına kimi döversin
Alttan çıkar üstte menfaat safasını sürersin
Sana fırsatı verenin kendincedir her davası
Utanmadan Allah adına yaptığını söylersin
Yine yerin üstündesin altından heberin yok
Bilmen lazımdır ölümünü hesabı kitabı çok
Herşey hep senin için verildi diye sanarsın
Anlarsın elbette yaşayarak şok üstüne şok
Yerin altı çok ta serttir yanın yören delinir
Üstte vara yoğa konuştun orada dilin alınır
Artık evelemek ve de gevelemek imkânsız
Daha sana sormazlar her halin iyice bilinir
Benim laflarım alıp hesapları düzeltenedir
Zarardan dönmek içinse arı edebi yetenedir
El haya yı vel iman çünkü paydaştır bunlar
İman tarlasında selvice boy verip bitenedir
Vatandaşlık tamam ama türklük bir soydur
Milli birlik ve beraberlik düğündür toydur
Vatan bayrak ezan devlet ise özüdür biline
Türk devleti herkes için en güvenli koydur
Söylem ile millet olunamaz bu bir süreçtir
Varlık sebebi hem bir araç hemi de gereçtir
Ne utanmaya nede inkârı etmeye gerek yok
Tersine iddian hainleren yedirdiğin haraçtır
Kimin soyu sopu var ise gurulanıp söylesin
Benim ırkımla gururum seni hoşnut eylesin
Türk milleti dışlamayıp hep kucaklayandır
Demene ne gerek varki öyle değil böylesin
Soyu sopu unutturmak gizlice bir tuzaktır
Kışta kıyamette ırğıç karda esmiş sazaktır
Ayazlarında yanıp kavrulmamak istersen
Menziline yetiştirecek tek aracın kızaktır
Canını kurtaran simidin kızağın olacaktır
Sen kayıp giderken o sazaklar donacaktır
Boy verip boylanıp soy verip soylanırken
Yeşeren sevda ağacına bülbül konacaktır
Baksana itlerine düşmüş kurtluk sevdasına
Geçilmiyor cakadan bak deyyuzun edasına
Kurtluk senin neyine otur oturduğun yerine
Girme hiç yalan dolan ile mertlik iddiasına
Kurt düşerse tuzağa öcünü almasını planlar
Her ne yapar isen yap hilleni hurdanı anlar
Yüreği perktir kimseden yardım beklemez
Bunu iyi bilsin başımıza her belayı salanlar
Kurdun keskin bakışı indirir tayasından iti
Başlar yemeye önüne düşen cansız meyyiti
Yükeseklerde kalabilmek çatal yüreği ister
Yabana atma sakın bu gerekçeli net tespiti